Gazi Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi –
Sanat ve Tasarım Dergisi,. Sayı 1. Cilt 1 sf 47 (2008)
WEIMAR DÖNEMİ KADIN DEVRİMCİ RUHU İLE KÄTHE KOLLWITZ
ÖZET
Her ulusun tarihinde, çeşitlilik gösteren ideolojik farklılık, 20.y.y. Almanya’sı Weimar Cumhuriyeti döneminde de görülmektedir. Bu dönemin devrimci ruhunu temsil eden Käthe Kollwitz, hem sanatçı hem de kadın oluşu nedeniyle yaşadığı toplumun sosyo-kültürel sıkıntılarına çözüm getirmede sanatını kullanmıştır. I.Dünya savaşının yarattığı tahribatlar sonucu K.Kollwitz, feminist hareketleri, barışseverliği, işçi sınıfı mücadelelerini konu olarak eserlerine yansıtmıştır. K.Kollwitz hem kendi dönemine hem de daha sonraki süreçlere ışık tutarak, toplumsal aydınlanmanın önemli temsilcisi olmuştur.
Anahtar KELİMELER: Käthe Kollwitz, Baskıresim, Weimar Cumhuriyeti, Barışseverlik, Feminizm
ABSTRACT
THE REVOLUTIONARY SPIRIT OF WOMEN IN THE WEIMAR ERA AND KÄTHE KOLLWITZ
The 20.th century German Weimar Republic experienced the ideological rifts that shook her nations. A leading German activist of this period, Käthe Kollwitz used her art for solving the social and cultural problems of her times, both as a woman and as an artist. In her works, K.Kollwitz presented the struggles of the feminist movements, support for pacifism and the fight for labor rights in the destructive wake left by World War One. K.Kollwitz was an important representative for creating social awakening by illuminating the masses of her era and future generations.
KEY WORDS: Käthe Kollwitz, Printmaking, Weimar Republic, Pacifism, Feminism
——————–
“İnsanların zihinleri karışık olduğu ve yardıma ihtiyaç duydukları bu dönemde yardımcı olmak istiyorum”
Käthe Kollwitz 1922
Sınıfsal mücadelelerin toplumsal ve politik ilişkilerinde her dönem için büyük çalkantılar yaşandığını söylemek mümkündür. 20.yüzyılın başı Alman Weimar dönemi ( 1919 – 1933 ) de yönetim biçimi olarak sosyalist düşünceye dayalı bir cumhuriyet anlayışını benimsemiş ve radikal değişimlere yol açmış bir süreçtir.
Anarşizm, sosyalizm ve komünizm anlayışlarının etkili olduğu 19.yüzyıl sonları Almanya’sında kültürel, bilimsel ve sanatsal eylemler büyük önem kazanmıştır. Dönemin sanatçılarından biri olan Käthe Kollwitz’de kendi sanat hareketlerini sınıf sorunları üzerine yoğunlaştırarak belli konularda politik mücadeleler vermiştir. Bu sayede insanların sosyal ortamdaki sıkıntılarına ve sosyal adaletsizliklere karşı güçlü bir ses olmuştur.
Käthe Kollwitz’in bir kadın olarak verdiği mücadeleler aslında içinde bulunduğu sosyal patlamaların bir uzantısı olarak değerlendirilebilir. Çünkü yaşamı boyunca tarihin en çalkantılı yıllarını bire bir yaşamış ve olaylar onda derin izler bırakmıştır. Bu nedenle özellikle Weimar Cumhuriyeti döneminin ülke politikası Kollwitz’i yakından ilgilendirmiştir.
“Weimar Cumhuriyeti, 1918’de Monarşinin yıkılıp 1919 yılında Alman Ulusal Meclisi seçimlerinde imparatorluğun yerine getirilmiş bir cumhuriyet dönemidir. Bu dönem Alman tarihinin en demokratik cumhuriyeti olarak görülürken, başkanlık ve parlamenter yönetim sistemlerinin karışımı bir “federal devlet” yapısı içindedir. Ancak I.Dünya savaşı sonrası yaşanan sosyo-ekonomik bunalımlar, ülkenin merkez ve sosyal demokratlarını, sosyalistlerini ve komünistlerini birbirine düşürerek kısa bir süre sonra ( 1933 ) rejimin yıkılmasına ve Weimar döneminin bir anda faşizmin ve ırkçılığın değer kazandığı Nazi Almanya’sına dönüşmesine neden olmuştur.” ( http://tr.wikipedia.org )
Tarihte zaman zaman tanık olduğumuz sosyal adaleti sağlama adına yapılan olumlu ya da olumsuz tüm siyasi tavırlar doğal olarak sanatı da ilgilendirmektedir. Politik çalkantıların yoğun olduğu dönemi yaşamış biri olan K.Kollwitz’de eserleriyle bu sıkıntıları fazlasıyla dile getirmiş ve gerçek bir devrimci olduğunu ortaya koymuştur. Alman Dışavurumcusu olarak değerlendirilen sanatçı özellikle Baskıresim’de çok önemli eserler ortaya koyarak, birçok desen, afiş ve bronz heykel çalışmaları yapmıştır. Bu çalışmalarında ele aldığı başlıca konular arasında; İşçi sınıfı mücadelesi ( Dokumacıların Devrimi, Köylülerin Savaşı ), Otoportre, Kadın portreleri ve Nü çalışmaları, Annelik ve Çocuk ilişkisi, Çocuklar, Kadın, Kürtaj Reformu, Sevgi, Savaş, Barışseverlik, Oğlunun ölümü, Kasım İhtilali, Açlık Yoksulluk ve Ölüm temaları gelmektedir. Sanatın sosyal değişim için önemli bir araç olduğu fikrini savunan “K. Kollwitz’in çalışmaları Otto Dix, H.Daumier, ve Willibald Krain gibi dönemin diğer sanatçılarından çok farklıdır. Çünkü yaptığı eserlerin insanlara hitap etmesi ve belli bir amaca hizmet vermesi gerektiğine inanıyordu.” ( Prelınger, 1992 s: 56) Dolayısıyla bu tavrı, üslupsal olarak sanatını belirgin bir şekilde öne çıkarmaktadır.
Kollwitz, gençlik yıllarından itibaren yaşadığı ortamda birey olmanın özgürlüğünü tam hissedememiştir. Çünkü o dönem Almanya’da “cinsel ayrımcılık” belirgin bir şekilde kendini hissettiriyordu. Eğitim sistemi, erkek ve kız çocuklarının eğitimlerini ayırırken, erkeklere daha iyi şartlarda hizmet vermeyi hedefliyordu. Ancak babasının ileri görüşlü olması nedeniyle K.Kollwitz, kızlar için iyi eğitim veren sanat okuluna gönderilmiştir. Zaten yeteneği olduğunu çoktan fark eden babası, bu alanda başarılı olmasını ve hatta evlenmemesini istiyordu. Ancak 17 yaşındayken kardeşinin arkadaşı olan sosyal demokrat Doktor Karl Kollwitz’in evlilik teklifini kabul eder. Babasının karşı gelmesine rağmen, evliliği, aile hayatını ve sanatını başarılı bir şekilde ortak yürütebilmiştir. Fakat küçük yaştan beri cinselliği ve gelecekteki annelik rolü ile ilgili ikilemi yaşıyordu. Çünkü anneliğin onun sanat hayatına son vereceğini ya da engel olacağını düşünüyordu. Bu nedenle ilk dönem çalışmaları, idealist anne ve çocuk tasvirleri ile üzüntü içindeki anne tasvirleri arasında gidip gelmekteydi.
Evliliğinden sonra Berlin’e taşınan Käthe Kollwitz etrafındaki umutsuzlukları görmeyip, edebi çizgiler ve kişisel portreler yaparak sanatını geliştirmek için uğraşmıştır. İşçi sınıfının zorluklarını ancak eşinin muayenesine gelip giden hastaları görmeye başladıkça fark etmiştir. Artık “sanat sanat içindir” misyonuna karşı gelerek toplumsal içerikli resimler yapmaya başlayan Kollwitz, I.Dünya savaşının başlamasından hemen sonra oğlu Peter’i kaybetmesiyle de annelik gerçeği ve güçlü aktif kadın modelini resimleyerek sosyal bir duruş sergilemeye başlamıştır.
WEIMAR KADIN HAREKETLERİ
20.yüzyılın başlarında yaşanan sosyal çalkantıların içinde kadın hakları üzerine de radikal mücadeleler sergilenmekteydi. Çünkü bu süreç Avrupa ve Amerika’da politik çıkarların yoğun olduğu bir süreçtir. Fransız devrimiyle oluşan insan hakları düşüncesi kadınında toplumda eşit haklara sahip olma isteğini ateşlemiştir. Yoğun politik olayların yaşandığı sancılı yıllarda kadınlar, oy kullanma hakkı, çalışma özgürlüğü ve eşit eğitim hakkı gibi birçok konunun üzerine giderek tam özgürlük elde etmeye çalışıyorlardı. Bu mücadelelerin bir kısmı sanatsal performanslarla verilmiştir. Tıpkı Alman sanatçının gösterdiği tavırda olduğu gibi Weimar dönemi kadın hareketleri aydınlamada çok önemli kazanımlar sağlamıştır. Weimar dönemi kadını olan K.Kollwitz kendi hem cinslerinin yaşadığı sıkıntıları ve uğradıkları cinsel ayrımcılığa karşı oldukça duyarlı davranmış ve sanatını sosyal olayların yarattığı sıkıntılara yönelik bir silah olarak kullanmıştır.
Fransız yazar Simone de Beauvoir’in de nitelendiği gibi ikinci cins olan kadınlar kimliklerini ortaya koyabilmek için önceden belirlenmiş hem ev kadını rolünü reddedip, erkeklerle eşit yaşama hakkına sahip olmak istiyordu. Çalışma hayatından uzaklaştırılan kadınlar, çalışma olanağı bulabilseler bile en azından I.Dünya savaşından dönen askerlere iş alanı yaratılabilsin diye daha vasıfsız ve düşük maaşlı işlere yönlendiriliyorlardı. Sosyal haklarını elde edebilmek için erkeklerden daha uzun süre bekler ya da mahrum bırakılırlar veya işten çıkarılırlardı. Oy verme hakkını elde ettikten sonra bile siyasette çok az bir güce sahip olmuş ve şikâyetlerini dile getiremiyorlardı. Bu yaşanılan durum Weimar feminist hareketini doğurarak kadınları geleneksel yapıdan çıkarmaya başlamıştır. (UTE, 1997 s: 5 )
Weimar politik partileri bu feminist kadın hareketinden çok rahatsız olmuşlar ve bu tutum içinde davranan kadınlar için gerçek Alman kadını olamayacağını dile getiren politikalar gütmeye başlamışlardır. Annelik haklarının sadece tam gün çalışanlara verilmesi, çalışma ve ev hayatında cinsel hiyerarşinin yaratılması gibi kadına yönelik müdahalelerin göz ardı edilmemesi gerektiğini düşünen Käthe Kollwitz hayatı boyunca kadınların kurban edilişini vurgulamış ve eserlerini bir silah olarak kullanmıştır.
1920 Almanya’sının değişmeyen ataerkil tutumu nedeniyle kadınların kendi kaderlerini çizmelerine fırsat tanınmıyordu.
Fakat kendi aralarında birleşerek Alman Ev Hanımları Derneğini (BDF) kurmuş, ekonomik çıkarlarını ve annelik haklarını koruma adına sivil örgütlenmeye başlamışlardır. Ancak bu gelişen ev hanımları dernekleri zamanla kendi aralarında sınıfsal bölünmelere gitmiştir. Burjuva kadınları sınıfsal hiyerarşiyi savunurken sosyalist kadınlar eşitlik istiyordu. (BRIDENTAL, 1984 s:155 )
Bu tartışmaların sesi yükseldikçe de kadınların gücü artmaya başlamıştır. Özellikle Sanayi devriminin etkisiyle gittikçe güçlenen kadın modeli erkekleri rahatsız etmeye başlamış ve kadını ikinci sınıfa itebilmek için yeni çareler aramaya zorlamıştır. Käthe Kollwitz’in çalışmalarında, Weimar Almanya’sındaki kadınların toplumdaki erkek hâkimiyetini kabul etmeyip, özel alanları manipüle ederek toplum hayatında yeni yollar açmaya çalıştığı gözlemlenmektedir.
Açılan doğum kontrolü klinikleri her sınıftan kadını doğum kontrolü konusunda bilgilendirerek kadınların giderek daha özgürleşmesini sağlıyordu. Ancak ekonomik ve siyasi çalkantılar nedeniyle kadınlar küçük kazanımlara rağmen geleneksel rollerine bağlı kalıyorlardı.
Almanya’daki cinsel reform özellikle sağlık sektöründe etkisini göstermiştir. Halk sağlığı anne sağlığı ve doğum kontrolü merkezlerinde, kadınlar yeni siyasi güç kazanarak, halk sağlığı ve sağlık bakanlığında önemli yerlere gelmişlerdir. Bunlar arasında cinsel reformist Doktor Else Kienle, kadınların kendi vücutları üzerinde kontrol hakkı olduğunu savunuyordu. ( GROSSMANN, 1995 s: 88 )
Weimar döneminde kadınlar için radyo programları düzenlenmeye başlamıştır. Ancak kadınlar birey olarak değil toplu olarak değerlendirildiğinden bu girişimlerde sonuçsuz kalmıştır. Çünkü evli kadınlara yönelik çağdaşlaşma programlarına rağmen statükonun devamı ön görülmüştür.
Käthe Kollwitz tüm bu kadın mücadelelerini yakından takip ederek çalışmalarında onlara yer veriyordu. Kadınlar asla pasif ya da seyirci değil, sosyal değişimin aktif oyuncuları olarak resmedilmiştir. İlk yaptığı çizimlerde Hauptman’ın oyununda olduğu gibi kadınları hareketsiz duran, elleri kenetlenmiş, üzgün ve pasif kişiler olarak göstermiştir. Fakat daha sonra küçük değişiklerle kadının görünümü farklılaşmıştır. Kadın daha öfkeli dudakları büzüşmüş olarak elleri de yumruk halinde gözükmektedir. Bu görüntü kadının öfkesini ve her an eyleme geçebileceğini anlatmaktadır.
Käthe Kollwitz’in kendi dönemi de dâhil, eski dönemlerde kadın sanatçıların üretimlerine pek değer verilmiyordu. Genellikle erkek sanatçıların eserleri değer taşıyordu. Ancak bu düşünce kadınların gösterdikleri mücadele ile 20.yüzyılın başından itibaren giderek etkisini yitirmeye başlamıştır. Weimar dönemi kadın sanatçıların ele aldığı “anne” konulu çalışmalarının her biri farklı şekilde ve erkeklerin ele alış biçiminden çok daha güçlü ve karmaşık olarak resmedilmiştir.
19.yüzyıl Alman politikası kadınlara çifte standart uygulayarak cinsel ayırımda bulunuyordu. Kadınlar eve bağımlı, pasif ve üretken olmayan işlerde görev yaparken, erkekler dışarıda aktif ve üretken bir konumdaydı. Bazı evli kadınların yarım gün olarak çalışmasına izin verilirken, kazançları erkeğine katkı olarak düşünülüyordu. Hiçbir kadın üniversiteye gönderilmezken, boşanmak için başvuruda bulunamaz ve siyasi olarak güç sahibi olamazlardı. Weimar döneminde bile bu türden kısıtlamalar devam ediyordu.
Mesela anayasanın 218. Maddesi, kürtaj ve hamileliği önleyen aletlerin kullanımını yasaklıyordu. 1926’da getirilen düzenlemede bile sadece tıbbın gerek gördüğü durumlar dışında kürtaj yasağı devam etmiştir. Bu nedenle yasanın bu açığını fırsat bilen zengin kadınlar sorunlarını giderebilirken hijyen ortamlarda kürtaj olabiliyorlardı. Bu dönemde Weimar politikasına karşılık Alman komünist partisi 218.maddenin kaldırılmasını istiyordu. Çünkü kadınların anne olmaları için öncelikle sosyal hakların iyileştirilmesi gerektiğini savunuyorlardı. Sosyal protestocular, feministler ve sosyalistler bu yasanın kaldırılarak, boşanmada ve evlilik dışı doğumlarda, kadınlara eşit haklar sağlanmasını ve cinselliğin bir “biyolojik kader” olmadığını ortaya koymak istemişlerdir. ( GROSMANN, 1995 s:78 )
Verilen mücadeleler sonucu düşen doğum oranı ile artık yeni kadın modeli yaratılmaya başlamıştır. Annelik rolünden uzak ve çalışma hayatında hızla yukarılara yükselen kadınlar, aile kavramını sarstığı gerekçesi ile devlet tarafından sürekli baskı altında tutuluyorlardı. Tüm bu olumsuz şartlar kadınların birey olma özgürlüğünü kısıtlarken, önemli işlerde söz sahibi olmalarını da engelliyordu. İşte bu nedenle Käthe Kollwitz ve onun gibi düşünen kadınlar, cinsel ayrımla ilgili çatışmalar, politika ve annelik rolü konusunda ciddi mücadeleler vererek devlet politikalarının kadına olan yaklaşımında önemli gelişmeler sağlamışlardır. Bunun et tipik örneği olarak, Kollwitz’in 1919 yılında Prusya Sanat Akademisinin ilk kadın üyesi ve ilerleyen yıllarda ilk kadın profesörü olması gösterilebilir.
Käthe Kollwitz’in ilk dönem çalışmalarından olan “Ölü Çocuk ve Anne” adlı eseri dönemin annelik ve kürtaj sorunlarına dair en iyi dile getirilmiş bir çalışmadır. (Resim 1) Çocuğunu kaybeden kadının her şeye rağmen vahşi görünümüyle güçlü olduğu vurgulanmaktadır. Elleri yaşlı ve buruşuk ama kolları ve bacakları adaleli olarak tasvir edilmiştir. Kollwitz eserde ışık oyunuyla ifadeyi daha da vurgulamıştır. Gölgede kalan kadının elindeki çocuğun yüzü yukarı doğru ve ışığa yönlendirilerek masumiyeti öne çıkarılmıştır.
Resim 1 “ Ölü Çocuk ve Annesi ” – Desen 1903
Käthe Kollwitz artık bu çalışmalarıyla sosyal değişimlere yön vermeyi hedeflerken güçlü aktif kadın imajıyla kürtaj yasasını değiştirebileceğini düşünüyordu. “Hatta bu dönem kürtaj yasasına karşı duran komünist gazetesi “Die Internationale ve “Volk in Not” adlı oyundan uyarlanmış bir roman için resimler yapmaya başlamıştır.” ( DORTCH, 2006 s: 36 )
Sanatçının bu tutumunu hükümette dâhil büyük bir kesim, toplumun değer yargılarını çökerttiğini düşünüyordu.
“Dokumacıların Devrimi” adlı eseriyle altın madalya kazanmasına rağmen Alman imparatoru Kaiser Wilhelm bu ödülün K.Kollwitz’e verilmesini uygun görmemiştir. Çünkü böyle bir madalyanın kadına verilmesini doğru bulmayıp, ancak erkeklerin göğsünde anlam taşıyabileceğini söylüyordu. ( PRELINGER, 1992 s: 96 )
Käthe Kollwitz’in feminist duruşu, onun güçlü sosyalist geçmişi ve kadınların eşit haklara inanışından kaynaklanıyordu. Kadınlığın gücünü vurgulayarak, yeni roller üstlenmelerine katkı sağlıyordu. Weimar dönemini yeni yeni ortaya çıkan feminist hareketler sayesinde, çalışan kadınların ve anneliğin önemi vurgulayan düşünce olarak “annelik bir kader olmaktan çok, ancak tercih edilebilir bir doğal yaşamdır” fikri giderek yaygınlaşmaya başlamıştır. Kollwitz’in “Ayaklanma” “Dokumacıların İsyanı” ve “Patlama” adlı eserlerinde kadının sosyal değişim içinde önemli rol oynadıkları belirtilmeye çalışılmıştır.
Resim 2 “ Ayaklanma ” Gravür 1893-1897
“Ayaklanma” adlı eserde kapının önünde bir grup işçinin ayaklandığını görüyoruz. (Resim 2) Erkekler kapıya taş atmakta, kadınlar ise atılacak taşları toplamaktadırlar. Kadınlardan bir tanesi çocuğun elini tutarak anneliği vurgulamaktadır. K.Kollwitz bu resimde kadınların sosyal değişimde önemli rol oynadıklarını ve haksızlıklar karşısında erkeklerine yardımcı olduklarını anlatmaya çalışmaktadır.
Käthe Kollwitz kadın kimliği konusunda ortaya atılan birçok fikri resimlerinde tartışıyordu. Bu nedenle kadının sadece cinsel bir obje olmadığını ve birey olarak eşit haklara sahip olduğunu belirtmek için çizimlerinde cinselliğe hiç yer vermiyordu. Örneğin “Ayaklanma” “Dokumacıların Yürüyüşü” “Kürtaj Maddesi Kaldırılsın” gibi eserlerinin hiç birinde cinsel ifadelere yer verilmemiş, tam tersi kadınlar Weimar döneminin ekonomik ve siyasi zorluklarını yaşayan ve işçi sınıfının bir parçası olarak gösterilmişlerdir.
BARIŞSEVER HAREKET
Käthe Kollwitz bir savaş aleyhtarı olarak barışseverliğin en güçlü savunucusuydu. Özellikle oğlu Peter’in I.Dünya savaşında ölmesi onu derinden etkilemiş ve bir barışsever sanatçı olarak hayatı boyunca direnmiştir.
Alman hükümeti, barışsever hareketlerden rahatsız olmaya başlamış ve savaş aleyhtarı olan tüm girişimlere çok ciddi sansürler ve soruşturmalar getirerek barışsever hareketlerin önünü kesmeye çalışmıştır. Ancak bu kadar sıkı önlemlere karşın, hükümet K.Kollwitz’in kadın olması nedeniyle onu pek ciddiye almıyordu. Çünkü bir kadının siyasi görüşü olsa bile pek etkili olamayacağı düşünülüyordu. Bu nedenle serbest kalan sanatçı diğer sanatçılara göre şanslı ve tek başına mücadele verebilmiştir.
I.Dünya savaşı öncesi ve sonrasında yaşanan olaylar yüzünden barışsever hareket etkisini artırmaya başlamıştır. Savaş öncesi, Weimar Alman kadınları erkeklerini savaşa göndermekten gurur duyuyorlardı. Oğullarını ya da kocalarını ölüme gönderecek kadar güçlü olan bu kadınlar, gerekirse savaşmaya hatta ölmeye bile hazırdılar. Fakat bu dönemde savaş etkisini giderek hissettirmeye başlamıştır. Savaşın uzaması ve ölü sayısının artması nedeniyle milliyetçi duyguların yerini artık barışsever hareket alıyordu. Kadınlar yurtsever düşüncelere karşı gelerek oğullarının ve kocalarının feda edilmesini istemiyorlardı. Savaş, kadınları ve çocukları çaresizliğe iterken, erkekleri duygusuz, birer silah haline getirmekteydi.
Bu insanlık ayıbı yaşanan olaylar sonucu yeni yetişen genç kuşaklar savaşı yaşamadan ve zorunlu askere gitmeden de ülkenin geleceğini hazırlayabileceklerini düşünmeye başlamışlardır. Bu da “yeni kadın” ve “yeni erkek” modellerini yaratarak barışsever hareketi tetiklemiştir. (DORTCH, 2006 s: 47 )
K.Kollwitz bu tartışmaların içinde aktif olarak yer almış ve kadının yeni rolünü belirtmeye çalışmıştır. Bunun sonucunda sanatçının “ihtilal” “milliyetçilik” ve “barış” konusundaki görüşleri ve ürettiği eserler barışsever hareketle tamamen değişime uğramıştır.
Weimar feminist barışsever hareketin önemli temsilcisi olan K.Kollwitz’in savaş öncesi kadınları, doğası gereği “ihtilalci” ve vatan için savaşmaya hazır “milliyetçi” ruha sahip kişiler olarak resmediyordu. Sanatçının bu döneme ait eserleri “devrim ve şiddetli protesto” konularını içeren taşbaskı ve gravür çalışmalarıdır. “Köylülerin İsyanı” , “Başkaldırış” , “Carmagnole” , “Dokumacıların İsyanı” gibi seri çalışmaları yer almaktadır.
Gerhart Hauptmann’ın oyunu “Dokumacılar”, Käthe Kollwitz’in sanatında sosyal konuların yer almasında önemli rol oynamıştır. Bu oyun 1844 isyanını anlatırken, kadınlar da isyana aktif olarak katılan kişiler olarak gösterilmiştir. Diğer bir çalışması olan “Patlama” ’ daki başroldeki kadın “Kara Ana” , kollarını yükselterek insanları isyana çağırmakta ve geleneksel kadın rolünden uzak, sosyal özgürlük için öncü bir şekilde mücadele etmektedir.
Käthe Kollwitz bu dönemde yapılan mücadelelerin ve gösterilen fedakârlığın bir kuvvet simgesi olduğunu düşünüyordu. I Dünya savaşı öncesi idealist ruhla dolu olan genç insanlar onur ve ülkeleri için savaşmaya can atıyorlardı. Bu ateşli gençler arasında K.Kollwitz’in oğlu Hans ve Peter’de vardı. Oğullarının askere çağrılmalarını, vatan için gerekli bir fedakârlık olarak görürken diğer yandan endişeleri de olmuyor değildi. Ancak milliyetçi duyguların ağır bastığı bu körü körüne inanç, oğlu Peter’in ölümüyle sona ermiştir. Bu duyguları ifade eden “Savaş” serisi çalışmaları, savaş aleyhtarı barışsever hareketin de gelişmesine öncülük etmiştir. Bu sayede giderek büyüyen hareket, Kollwitz’in Almanya’ya karşı yeni hisler beslemesine yol açmıştır. Çünkü oğlu Peter’in ölümü ve diğer askerlerin savaşta bir bir yok oluşu onu derinden etkilemiştir. Bu nedenle onların anısına ve hislerini dile getiren bir anıt yapmaya karar verir. Bu çalışma savaş öncesi taşıdığı milliyetçi duygulardan uzak ve ihanete uğradığını gösteren bir anıt olacaktı.
K.Kollwitz sürekli yazdığı günlüğünde savaşın ihaneti ile ilgili şu satırları not düşmüştür: “Hepimiz ihanete uğradık. Milyonlarca genç ve Peter’de ihanete uğradı. Bu nedenle sakin olamam. İçim karmakarışık ve fırtınalı ”. ( WINSTON, 1995 s: 88 ) Bu ihanet duygusu ve yaşadığı kayıplar onun tüm savaşlara karşı durmasına neden olmuştur. Öylesine ki, hayatı boyunca sadık kaldığı sosyalist düşüncenin şiddet dolu devrimlerine bile karşı gelerek, barışçıl tutumu yeğledi.
Belçika Dixmuiden cephesinde ölen oğlu Peter, sanatı seven, yetenekli ve annesine düşkün bir çocuktu. Käthe Kollwitz bu özelliklere sahip olan oğlunu 1914’te kaybedince çok derin üzüntülere gömüldü. Üzüntüsünü bir nebze de olsa rahatlatacak bir şey yapmalıydı. Bu yüzden tasarladığı Anıt proje fikri birçok yönden duygularını dile getirebilecekti.
Roggevelde’de bulunan mezarı başındaki ilk anıt, vatan için şehit oluşunu vurgularken, ikinci çalışma da oğlunun cansız bedeni, ailesinin üstünde avuçları açılmış bir şekilde fedakârlığı temsil etmekteydi. Günlüğünde belirttiğine göre annenin fedakârlığını anlatan bu çalışmada anne öne eğilmiş olarak, çocuğunu içtenlikle ve nazik bir şekilde tutar pozisyonda ifade edilmiştir.
“Fakat daha sonra Kollwitz bu tasarımı değiştirip başka fikirleri dile getiren anıt yapmaya karar vermiştir. İkinci tasarımdan 10 yıl sonra fedakârlık konusundaki düşünceleri yine değiştiği için artık ölümü idealize etmek istemiyordu. Hiç uğruna ölen evlatları için yas tutan kederli aileleri göstermeyi daha uygun bulmuştur. Bu düşünceyi anlatan son heykel tasarımında bir anne ve baba, anıtın girişinde sağlı sollu karşılıklı olarak yer almaktadır. İkisinin arasında yerde duran bir de yazı bulunmaktadır. “Burada Almanya’nın En İyi Gençleri Yatıyor”. ” ( DORTCH, 2006 s: 53 )
K.Kollwitz’in duygularını en yoğun olarak ifade eden ve Alman gençlerinin geride bıraktığı boşluğu dile getiren bu anıt heykel 17 yılda tamamlanabilmiştir. Bu anıt dönemin diğer çalışmalarından çok farklı olarak tasarlanmış ve kahramanlık yerine, savaşta hayatlarını yitirmiş askerlerin kederli ailelerini anlatmaktadır. (Resim 3)
Resim 3 “Ebeveyn” Granit Heykel – 1932
Dönemin bazı eleştirmenleri K.Kollwitz’i Sosyal Demokrat Partinin bir piyonu olarak görürken aslında o, hayatı boyunca bağımsız bir sosyalist sanatçı olarak “Barışseverlik”, “Savaş”, “Kürtaj ve Refah Reformu”, “Milliyetçilik” ve “Eşcinsellere Hak” gibi konulara sanatıyla destek vermiş bir kişiydi. Ürettiği eserlerin bir kısmı Sosyal Demokrat Parti ( SPD) için üretilmiş, bir kısmı da Almanya’nın dışındaki ülke ve partiler için tasarlanmıştır. Özellikle sanatçının yaptığı afiş çalışmaları, toplum sorunlarına yönelik çok çarpıcı mesajlar içermektedir. Örneğin 1923’te Amsterdam’da Uluslararası Ticaret Kongresi için savaş aleyhtarı bir afiş yapmıştır.
Bunun yanında işçilere yönelik uluslararası yardım teşkilatı için üretilmiş “ Almanya’nın Çocukları Açlık Çekiyor” adlı afişi, (Resim 4 ) yardım amaçlı hayırsever bir grup için yapılmış olan “Ekmek” adlı çalışma (Resim 5) Kollwitz’in önemli afişleri arasında yer almaktadır.
Resim 4 “Almanya’nın Çocukları Açlık Çekiyor” – Litografi 1923
Resim 5 “Ekmek” – Litografi 1933
Bunun yanında ev işçileri sergisi için yaptığı ilk afişte olduğu gibi ikinci afişi “Büyük Berlin İçin” ( 1912 ) çalışması da çok ses getirmiştir. Bu afiş, Berlin’de yaşayan 600 bin insanın her bir odasında 5 kişinin yaşam sürdüğünü ve yüz binlerce çocuğun oyun alanlarının olmadığını vurgulamaktadır. Afişte yer alan ciddi yüzlü kız, bir apartman bahçesinin önünde kız kardeşi ile beraber durmaktadır. O günlerin her yerde konuşulan sözü “ Bahçelerde ve hollerde oyun oynamak yasaktır” bu afişin sloganı olarak kullanılmış, ancak bu ifade sınıflararası nefreti uyandırdığı gerekçesi ile Berlin komiseri tarafından kaldırılmıştır. ( Resim 6 ) I.Dünya savaşını protesto eden bir afişte ise Ulusal tiyatro oyununda, Almanya’nın sosyalist çalışan genç sınıfının lideri Max Westphal’ın sağ eli havada yemin ederek “Asla Tekrar Savaş” sloganını atarken ki coşkusu anlatılmaya çalışılmıştır. (Resim 7)
Resim 6 “Büyük Berlin İçin” – Litografi 1912
Resim 7 “Asla Tekrar Savaş” 1924
Käthe Kollwitz’in bu çalışmalarında olduğu gibi diğer tüm işlerinde de yaşadığı olaylar ve ideolojik görüşlerine paralel olarak hassasiyet gösterdiği konular tek tek işlenmiş ve en çarpıcı bir şekilde dile getirilmiştir. Ayrıca binlerce eserinde anlatımını en iyi ve çarpıcı olarak ifade edebilmek için farklı teknikler kullanmıştır. Mesela işçi sınıfı lideri olan Karl Liebknecht’in zalim bir şekilde öldürülüşünü çarpıcı bir şekilde anlatabilmek için ağaç baskı tekniğini kullanmıştır. Afişlerinde yazı kullanması nedeniyle taşbaskıyı tercih etmiştir. Daha detaya yönelik illüstratif çalışmalarda ise gravür tekniğini uygulamıştır. Kollwitz bu çalışmalar sırasında mutlaka ön çalışmalar yapmış ve sayısız desenler de ortaya koymuştur.
SONUÇ
Weimar döneminin ünlü bir sanatçısı olan Käthe Kollwitz “Barışsever” hareket de halkın sesi olabilmek için anneliğin doğal yapısını sanatında politik bir güç olarak kullanmıştır. Dönemin en büyük çatışması olan I.Dünya savaşına Almanya’nın da katılımını eleştiren sanatçı, sosyal politik devrim içinde yer alan Weimar kadınları ve annelerini sivil mücadelelerle örgütlemiş ve statükocu zihniyetlere karşı direnç gösterebilmiş güçlü bir kadın sanatçıydı. Gerek feminist hareket içinde, gerekse sosyalist devrimci faaliyetlerde Käthe Kollwitz’i hep ön saflarda görüyoruz.
Öncelikle kadın oluşu nedeniyle kadının sorunları üzerine tüm sosyal hakların kazanımına yönelik ciddi mücadeleler vermiştir. Bu nedenle kadını, ataerkil toplumun pasif üyeleri olarak değil, güçlü ve aktif bir şekilde resimlerinde gösterebilmek için, yoksullukla savaşan ve sosyal düzenlemelere karşı direnip savaşan bir biçimde tasvir etmiştir. Çünkü sanatçıya göre annelik bir zayıflık değil, tam tersine ataerkil toplumun negatif etkilerini yok etmeye çalışan bir güç simgesidir. Bu yüzden kadınların barışseverlik ve sosyal değişimler konusunda daha fazla seslerini yükseltmeleri gerektiğini düşünerek, sanatının büyük bir bölümünü bu işlere adamıştır.
Ancak sanatçı yaşadığı I. Dünya Savaşı korkusundan sonra, savaş ya da devrimi yücelten resimler pek üretememiştir. Onun yerine “çalışan sınıf üzerinde etki bırakan savaş” temasını ele almıştır. Böylelikle kötü şartlar altında çalışmak zorunda kalan sınıfın yaşam mücadelesinde ihtiyaç duyduğu birlik sesini daha da yükseltebilmelerine olanak sağlamıştır.
1890’dan 1914’e kadar olan sürede ve özellikle Weimar döneminde politik konular, cinsellik ve annelik konularına sürekli muhalif olmuştur. Dönemin kadınlarını pasif ve seks objesi olarak görülmesine tahammül edemeyip karşı duran ilk kadın sanatçısı olması Käthe Kollwitz’in ününü daha da artırmış ve onu 20.yüzyılın Ekspresyonist ( Dışavurumcu ) sanatçısı olarak tarihe yazdırmıştır.
Kaynakça
BRIDENTAL, Renate “When Biology Became Destiny: Women in Weimar and Nazi Germany NewYork / 1984
CLARK, Toby, ( Çev: Esin HOŞSUCU ) Sanat ve Propaganda Kitle Kültürü Çağında Politik İmge, Ayrıntı Yayınları, İstanbul / 2004
DORTCH, Jamie, Käthe Kollwitz: Women’s Art, Working-Class Agitation and Maternal Feminizm, Georgia State University / 2006
ENGELS, Friedrich ( Çev: Kenan SOMER ) Almanya’da Devrim ve Karşı Devrim, Sol Yayınları Ankara / 1992
FRITSCH, Martin, Käthe Kollwitz Zeichnung.Grafik.Plastik – E.A.Seemann – Germany / 2004
GROSSMANN, Atina, Reforming Sex: The German Movement for Birth Control and Abortion Reform – 1920-1950, Oxfort University Press / 1995
Prelınger, Elizabeth, Käthe Kollwitz, New Haven, Yale University Pres / 1992
UTE, Frevert, Women in German History : From Bourgeois Emancipation To Sexual Liberation: Berg Publishers Oxford / 1997
http://tr.wikipedia.org/wiki/Weimar_Cumhuriyeti